lüzumsuz beyefendiler

Esas oğlanın beklediği fakat kızın hiç gelmediği kitap…

***

Ne zaman olduğunu hatırlamadığım bir ara, bir kitap okumuş ve o kitaptan esinlenerek çekilmiş bir film seyretmiştim. Gayet sıradan olan meseleyi kendi nazarımda sıra dışı yapan şey ise, hangisinin önce gerçekleştiğiydi. Zira her zaman olduğu gibi kitap şahane fakat film kitabın şanından fersah fersah uzaktı.

Gelelim asıl konuya; tam vaktini bilmediğim o sıralarda tanıdığım iki adam vardı. Birisi kılıkırkyaran bir beyefendi idi. Öyle ki, şahsına atfedilen bu sıfatın sebeplerini sorguladığı esnada kılın nasıl olup da kırka yarılabileceğini tahayyül etmeye gayret ederdi. Sohbet ettiğimizde susmaz, mecazileştirdiği ‘unsurlar’ üzerinden kendini anlatır; nihayetinde de kılı kırk değil kırk bir parçaya ayırmasından kaderin sorumlu olduğuna kani olmayı başarırdı.

Diğer beyefendi ise, gamsız ve fakat zehir gibi puştun teki. Bir seferinde eli resme yatkın olan bu muhteremden; gamlı bir baba cefakâr bir ana ve olabildiğince mütevazı iki çocuk çizmesini rica etmiştim. Bu şahsı muhterem de kalkıp bir ev çizmişti bana. “Nerede benim özlediğim çekirdek aile?” diye sorduğumda, “Hepsi evin içinde.” diyecek kadar yüzsüzleşmişti hatta.

Bu film ve kitap meselesiyle, bu iki arkadaşın yanından kaçış hikâyem aynı zamana denk gelir. Fakat yine de tam olarak ne zaman olduğunu hatırlamayı hala başarabilmiş değilim.

Suya atsan denizi kirletecek olan bu iki beyefendiye, “Filmi mi beğendin yoksa kitabı mı?” diye sormuştum. İlki, “Bilemedim, ikisinin de bana batan yerleri vardı.” dedi; ikincisi de, “Valla ne izleme ne de okuma fırsatım oldu.” dedi. Bunlardan bana fayda yok deyip, açtım izledim filmi tekrar. Sonra kavradım meseleyi. Önce kitabı okumuşum. Zira önce filmi izlemiş olsam, hiçbir kuvvet bana o kitabı okutturamazmış. Yani filmi de kitabın hatırına izlemişim.

Film bitince baktım lüzum kalmadı bu iki beyefendiye, küfürlü birkaç kelimeyi de araya sıkıştıraraktan tatlı bir sonla “Allahaısmarladık.” dedim.

Çıktım ki ne göreyim, esas oğlanla kız kol kola yürüyorlar. Meğer kız gelmiş; fakat kitap, kız gelmeden önce bitmiş. Kitabın yazarı belirdi birden kaldırımın kenarında, “Ulan” dedim, “Sen de böyle yaparsan, biz kime güveneceğiz be abi?”. Umursamadı adam, güldü geçti.

Bir Cevap Yazın