sarabande-1

Güneş doğduğunda, gözüne uyku girmemiş halde çıktı yatağından. Birkaç haftadır her muayeneye gidişinde bu halde uyanıyordu. Diğer günlerde de adam akıllı bir uyku uyuduğu söylenemezdi. Kalktıktan birkaç dakika sonra mutfağa gittiğinde, annesinin kahvaltı hazırladığını gördü. Karşılıklı iki ‘günaydın’dan başka bir şey söylemediler birbirlerine. Mutfaktaki sessizliği kızarmak üzere olan patatesler ve çayın altındaki doğalgaz ateşi bozuyordu. Kahvaltı bitene kadar da pek bir şey konuşmadılar. Annesi, “Ne zaman çıkalım?” diye sordu, o da “İstediğin zaman çıkabiliriz.” dedi yalnızca.

Hastane her zamanki gibiydi. Gri duvarların arasına sıkışmış hastalar, hastalıklar ve bir de hasta yakınları. Tabii bir de doktorlar ve diğer hastane personeli… Kötü aydınlatılmış koridorlardaki insanlar, kasvetle bekler ve yürürken, doktorların odalarıysa sanki bir umut arz etmeye çalışırcasına iyi aydınlatılmıştı. Fakat onlarınsa yüzlerindeki kasvet bozuyordu tüm o umut vaat etme gayretindeki ortamı. Birkaçı hariç tüm doktorlar böyleydi hastanede. İşin garip yanıysa, o birkaç güleç doktorun da yeterliliğini sorguluyordu çoğu hasta.

Koridordaki yarım saatlik bekleyişin ardından bir hemşire ismini seslenerek doktorun odasına davet etmişti onu. Odaya girdiklerinde, göze ilk çarpan şey doktorun arkasında duran ve ne ifade ettiğini hiç anlayamadığı koyu renkli bir tabloydu. Odanın geri kalanındaysa her doktorun odasında bulunan ve büyük ihtimalle hiçbir zaman okunmamış ve okunmayacak hasta bilgilendirme afişleri vardı. Doktor ne annesinin ne de onun yüzüne bakmadan önündeki kağıtları inceliyordu. Eliyle oturabileceklerini işaret ettikten sonra, “Tahlilleriniz çıkmış.” dedi. Doktor, tahlillerden başını kaldırdığında bile onun yüzüne bakmamaya gayret ediyordu. Annesine bakarak konuşmaya başladı tekrar; “Bu basit bir hastalık değil ne yazık ki. Sağlığına kavuşma ihtimali her zaman var elbette. Eğer imkanlarınız el veriyorsa tedaviye hastanede başlamanızı tavsiye ederim.”

Hastalığının kesinleşmesinden çok doktorun tavrı yakıyordu canını. Doktorun tüm o samimi olmama gayretini şimdi daha iyi anlıyordu. Ölmesi muhtemel insanlarla kurulacak her yakınlık acı bir sondan küçük de olsa bir pay almak demekti. Bu yüzden yüzüne bile bakmıyordu onun.

Sonraki konuşmaları neredeyse duymamıştı. Annesinin ayağa kalktığını fark ederek, o da ayağa kalkmıştı yalnızca. Dışarı çıktıklarında annesi yalnızca “Eve gidip sana valiz hazırlamalıyız.” demişti.

***

Geçen 4 ayın sonunda uykuları normalleşmişti. Belki de hastalığın ilerlemesinden dolayı artan halsizliğinin de bunda payı vardı. Ama artık daha huzurlu uyuyordu. Kendisiyle aynı hastalıktan dolayı yatan kimse yoktu yakınlarındaki odalarda. Bundan bile anlamlar çıkarmıştı hastaneye yatırılışının ilk günlerinde. Fakat birkaç hafta sonunda tanıştığı ve kendisinden birkaç yaş küçük olan bir kız çocuğunun “Seninle beraber iki kişi olduk.” demesi hem rahatlama hem de acı vermişti ona. Sonrasında da neredeyse bütün vaktini o küçük kızla geçirir olmuştu zaten. Annesinin başlarda her gün yaptığı ziyaretler de seyrekleşmeye başlamıştı geçen süre zarfında. Artık hafta sonlarında ve hafta içinde de bir ya da gün geliyordu annesi.

O gün de önceki günler gibi geçmişti. Mevsimin yaz oluşuyla birlikte hastaların bahçeye çıkmasına daha fazla izin veriliyordu. Vaktinin çoğunu küçük kız çocuğuyla bahçede oturup sohbet ederek geçiriyordu. Konuşmalarına konu olmayan tek şey hastalıktı. İkisi de sözleşmişcesine uzak duruyordu bu konudan. Akşama doğru da ilaçlarını alıp odasına çekiliyordu ikisi birden.

O gün de böyle olmuştu. Biraz televizyon izlemiş ve sonra da televizyonu bile kapatamadan uykuya dalmıştı. Birkaç saatin sonunda terler içinde fırlamıştı yatağından. Kısacık bir süre boyunca yatağında soluklanmış ve sonra seslendiği nöbetçi hemşireye gördüklerini anlatmaya çalışmıştı. “O geldi.” diyordu yalnızca. Hemşirenin defalarca “Kim?” diye sormasına rağmen o ismi telaffuz edemiyordu bir türlü. Bir sonuç alamayacağını anlayan hemşire, en sonunda “Ne yaptı?” diye sormuş ve aldığı “Bana ölmeyeceğimi söyledi.” cevabı karşısında odadan çıkarak hastanın annesini aramaya gitmişti.

Uzunca bir süre görmeye devam edeceği rüyaların ilkini görmüştü o gece.

Bir Cevap Yazın