Neden konuşuruz ki insanlarla? İhtiyaçlar, anlaşılma arzumuz, anlatma arzumuz, mutlu olma arzumuz?
İhtiyaçlarsa cevap muhatap dosta ihtiyaç duymaz. Herhangi biri, bazen yoldan geçen kişidir ihtiyaçlarımızın mağduru.
Anlaşılma arzumuz? Dünyanın insanı umursamaması yetmez gibi acizliğimizi hatırlatır aslında bize. Yaptıklarımız, yaşadıklarımız bizi tatmin etmez, takdir bekleriz en az biz kadar aciz insanlardan. İzansız çaba.
Anlatma isteği belki de en lider ruhlu görünenidir fakat, o da diğerleri kadar ironik aslında. Tek başına ne dünyayı döndürebilen, ne de dünyayı durdurabilen bizler, bir ağaç dikmekten alıkoyarız kendimizi ama insanlara ormanların güzelliklerini anlatırız. Barış Manço bir şarkısında derdi ya hani “Barış söyler kendi bir ders alır mı?” onun gibi.
Elbette bunu bile söylemek kendiyle çelişen bir davranıştır ya, felsefenin çelişkileriyle savaşacak gücüm yok.
Mutlu olma arzusu en güzelidir aslında, sevenle, sevilenle paylaşılır. Masumdur yani. Hoş mutluluktan çok zaman önce vazgeçenler için yine anlam taşımaz.
Bir de sebepsizce yapılan konuşmalar vardır. En boşu gibi görünse de aslında en hakikatlisi, en özgürüdür. Sınır yoktur, ayıp yoktur, alınma yoktur. Bir tek dostla yapılır.
Ben bir seyyah, söyledim sözümü boş duvarlara yine ama yoruldum be yoldaş, niyetin değildi belki, fakat şüphe ettim bir kere. Zaten konuşmayı sevmem ya, artık sebepsizce de konuşmam.